Korkular aleminde büyüyüp yeşerdik; dal verip budak saldık. Her dalımızda korkularımızın yeşerttigi yeşil yapraklarla sarmalanıp, kırmızı meyveler verdik. Yıllarca gerçeklerimizden korktuk, kaçtık, saklandık, gizlendik, sesimizi titrek kelimelerle; hatta zaman zaman ancak kendimiz duyacak kadar alçak sesle seslendik. Sesimizi, sesimizle birlikte meramızı aktarmaya çalıştık. Sesimizden korktuk, sesimizin ifade ettigi manadan korktuk. Manaların derinliğinden, derinliklerimizin gerçek özünden, özümüzün ifade edilmesinden ürktük. Ürkek bir güvercin gibi havalanıp; ürkekliğimizi uçtugumuz her diyara taşıdık. Korkumuzun gizemini, gizemimizin korkusunu derinlerimizde gizleyip ve görünmesin diye zamanın derin koyu sıvasıyla sıvadık. Sıvanın üzerini cafcaflı renklerle boyayıp, kendimizle birlikte çevremizdekileri de kandırdıgımız hissiyle teselli bulduk. Hoşumuza gitmeyen sinema sahnelerinde gözümüzü yumup; karanlık akşamın aydınlık sabahında derin hülyalarla uyanmayı umduk. Umduklarımızı istikbalimizde görmek yerine; geride bıraktık. Geride bıraktıklarımızı bir gün kurtarırız düşüncesiyle önümüze bakıp yol aldık. Tam bir arpa boyu yol almışken, mazimiz birden iki arpa boyu bizi geriye çekti; bizi sallayıp silkti; bizden olmayıp ta üzerimizde emanet olarak duran her şeyi aldı. Biz bize kaldık, kaldığımız yerden filmi sardık. Filmi sardığımız yerde "Korkular Aleminde-Bir Denemeye" reklam gelir kapısını açık bırakıp, uyku arası verdik...
21.12.2010 01:44