Reflection nesne bilgilerini almaya yarar. Bu bilgiler veri sınıfı ile ilgilidir. Reflection ile metod adları, nesnenin veri tipi ve constructor bilgileri alınabilir.
Reflection'ı kullanabilmek için System.Reflection namespace'ni projeye dahil etmemiz gerekir.
Type objectType = testObject.GetType();
ConstructorInfo [] info = objectType.GetConstructors();
MethodInfo [] methods = objectType.GetMethods();
// Tüm constructor'ları getirme
Console.WriteLine("Constructors:");
foreach( ConstructorInfo cf in info )
{
Console.WriteLine(cf);
}
Console.WriteLine();
// Tüm metodları getirme
Console.WriteLine("Methods:");
foreach( MethodInfo mf in methods )
{
Console.WriteLine(mf);
}
Kaynak: CoderSource
#DBA #SQL #Server #Performance #Tuning
2007-04-04
2007-03-30
Mevlid Kandili
Mevlid-i Şerifinizi en içten dileklerimle tebrik eder; sevgili Peygamber Efendimiz(s.a.v.)'in gönüllerimizi ve evlerimizi şereflendirmesini Allah'tan niyaz ederim.
2007-03-27
Agent'ı Otomatik Çalıştırma
SQL Server Service Manager'daki “Auto-Start Service When OS Starts" seçeneğini aşağıdaki gibi SP yardımıyla değiştirebilirsiniz:
//Agent ı otomatik çalışmasını sağlama
exec msdb..sp_set_sqlagent_properties @auto_start = 1
//Agent ı otomatik çalışmamasını sağlama
exec msdb..sp_set_sqlagent_properties @auto_start = 0
//Agent ı otomatik çalışmasını sağlama
exec msdb..sp_set_sqlagent_properties @auto_start = 1
//Agent ı otomatik çalışmamasını sağlama
exec msdb..sp_set_sqlagent_properties @auto_start = 0
2007-03-24
Datename
Girilen tarihin istediğiniz kesitini verir.
Syntax
DATENAME ( datepart , date )
Datepart Abbreviations
year yy, yyyy
quarter qq, q
month mm, m
dayofyear dy, y
day dd, d
week wk, ww
weekday dw
hour hh
minute mi, n
second ss, s
millisecond ms
Örnek: Datename(mm, '2007-03-24') March sonucunu verir.
Syntax
DATENAME ( datepart , date )
Datepart Abbreviations
year yy, yyyy
quarter qq, q
month mm, m
dayofyear dy, y
day dd, d
week wk, ww
weekday dw
hour hh
minute mi, n
second ss, s
millisecond ms
Örnek: Datename(mm, '2007-03-24') March sonucunu verir.
2007-03-23
2007-03-22
Davet
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim...
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
Nazım Hikmet RAN
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim...
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
Nazım Hikmet RAN
2007-03-20
static
C# 2.0 ile birlikte static sınıf tanımlamasına izin verildi.
- Bir sınıf içerisinde bulunan metodlar static olarak tanımlanabilir.
- Bir sınıf içerisinde bulunan alanlar static olarak tanımlanabilir.
- Bir sınıfa ait static bir yapıcı metod (constructors) tanımlanabilir.
- Değişmezler (constants) bilinçsiz olarak (implicit) static tanımlanmışlardır.
Readonly referanslar açıkça belirtilmedikçe static değildirler. - Static bir metod içinde sadece static metodlar çağrılabilir; static olmayan metodlar çağrılamaz.
- Bir sınıfa ait static bir yapıcı metod (constructors) tanımlanabilir.
2007-03-18
Çanakkale Şehitlerine
Şu Boğaz Harbi Nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun ; Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani tauna da zuldür bu rezil istila...
Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına,
Maske yırtılmasa hala bize affetti o yüz ...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.
Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, başa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.
Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bir göğüslerse Huda’nın edebi serhaddi;
“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.
Asım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i...
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe”desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.
“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;
Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufukalar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif ERSOY
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun ; Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani tauna da zuldür bu rezil istila...
Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına,
Maske yırtılmasa hala bize affetti o yüz ...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.
Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, başa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.
Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bir göğüslerse Huda’nın edebi serhaddi;
“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.
Asım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i...
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe”desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.
“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;
Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufukalar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif ERSOY
Atatürk Barajı
Alp Alper'in objectifinden 1000 feet yükseklikten çekilen Atatürk Barajı(Bozova/Ş.Urfa) ve Gümüşkaya köyü(Halfeti/Ş.Urfa) görüntüleri izlenmeye değer.
Atatürk Barajı, Bozova/Şanlıurfa
Gümüşkaya Köyü, Halfeti/Şanlıurfa
Atatürk Barajı, Bozova/Şanlıurfa
Gümüşkaya Köyü, Halfeti/Şanlıurfa
2007-03-07
Notification Services
Bu servis SQL Server 2005 ile birlikte gelen güzel bir özellik. Bu servisleri kullanarak herhangi bir veride herhangi bir değişiklik geldiği zaman bunun e-mail/SMS vb gibi ulaşım kanalları ile istediğiniz kişiye bilgi gönderebilirsiniz.
Ayrıntılı bilgi için SQL SERVER 2005 Notification Services ve Creating a Notification Services Application and Service adlı makaleleri okuyabilirsiniz.
Ayrıntılı bilgi için SQL SERVER 2005 Notification Services ve Creating a Notification Services Application and Service adlı makaleleri okuyabilirsiniz.
2007-02-28
Bir Veda
Bizim için her başlangıç yeni bir bitiş ve her bitiş yeni bir başlangıçtır. Her yerde gelip geçici ve faniyiz. Ve gitmeyi kafamıza koymuşsak; zamanı geldiğinde geldiğimiz gibi mutlu ve huzurlu bir şekilde itminanı kalp içinde arkamıza bakmadan gideceğiz. Vazifemizi tam hakkı ile eda edebiliyorsak ne gelmekten ne de gitmekten korkacağız. Korktuğumuz bir şey olacaksa o da acaba birilerini kırdık mı, üzdük mü; kırdıklarımızın ve üzdüklerimizin gönlünü alabildik mi olacak.
18 Mart 2004 tarihinde katıldığım Tekofaks ailesinden bu akşam üzeri ayrılacağım. Bu vesile ile tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür eder; çalışmalarında başarılar dilerim.
Sevgi, saygı ve muhabbetle.
Gideriz nur yolu izde gideriz
Taş bağırda sular dizde gideriz
Bir gün akşam olur biz de gideriz
Kalır dudaklarda şarkımız bizim.
N.Fazıl Kısakürek
18 Mart 2004 tarihinde katıldığım Tekofaks ailesinden bu akşam üzeri ayrılacağım. Bu vesile ile tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür eder; çalışmalarında başarılar dilerim.
Sevgi, saygı ve muhabbetle.
Gideriz nur yolu izde gideriz
Taş bağırda sular dizde gideriz
Bir gün akşam olur biz de gideriz
Kalır dudaklarda şarkımız bizim.
N.Fazıl Kısakürek
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
.::YASAL UYARI::.
©2004-2024 Mehmet GÜZEL, www.mehmetguzel.net
Site içeriği kaynak gösterilmek koşuluyla yayınlanabilir. Yazılan yazı ve yorumlar sadece yazı ve yorum sahiplerini bağlar.
Site içeriği kaynak gösterilmek koşuluyla yayınlanabilir. Yazılan yazı ve yorumlar sadece yazı ve yorum sahiplerini bağlar.